Ana içeriğe atla

Younghood and Vitality Center - Bölüm ?

Younghood and Vitality Center'dan bir parça.

...
"Kötü bir ölüm şekli öyle değil mi? Canının yavaş yavaş alınması. Gençsin, ama dinç değilsin. Gençlik, ömrün yüzde kaça kadarıdır diye düşünülmez, dünyada geçirilen zamana göre düşünülür. Gençliği bu tanımıyla kabul edecek olursak sen gençsin. Fakat yaşam gücü tanımıyla kabul edecek olursak sen 90 yaşındaki yaşlı bir adamdan daha yaşlısın. Uyuyorsun, ama dinlenemiyorsun. Uyku, çalınan yaşam gücünü telafi edemez. Yaralanıyorsun ama iyileşemiyorsun. Her gün evvelki günden daha az enerjiyle uyanıyorsun. Bir gece yine uyumak için yattığında sabah uyanacak enerjiyi bulamayacaksın. Ama ölmeyeceksin de. Uykuyla ölüm arasında sıkışacaksın. Ve yavaş yavaş, ölüme doğru kayacaksın." dedi Bayan Comstock. Ne derse haklıydı, gözlerim her sabah daha da kızarık oluyordu. Kendimi hala genç hissediyorum ama sanki onu hızlıca kaybediyorum. Sanki %95 enerji kaybıyla yaşıyormuşum gibi. Günün sonuna geldiğimde son derece uykulu oluyorum ama fiziki gücüm oluyor. Uyku her gece daha ağır çöküyor ve korkarım bir sabah üzerimden atamayacağım kadar ağır olacak. Ama ölebileceğimi de sanmıyorum.

Younghood and Vitality Center'da gözler bana ya beğenmezlikle bakıyor ya da acımayla. Her gün biraz daha sakatlanmak oldukça can sıkıcı bir şey. Üstelik çevrenizdeki insanlar bunun kaydını tutuyorsa. Camdan dışarı, ormanı kavisler çizerek ayıran Segaya Nehri'ne bakmak istiyorum ama tıpkı hayatta az zamanı kalmış yaşlılar gibi bir koltuğa oturup kalıcı yer işgal etmeyi istemiyorum. Eğer iyileşmenin bir yolu varsa onu kullanmam gerek. Bu sebeple sıklıkla laboratuvara gidiyorum ve sağlık çizelgeme bir anlam vermeye çalışıyorum. Ne bir hastalık, ne bir rahatsızlık, ne de fikir verecek başka bir şey. Sadece yok. Hiçbir şey yok. Canımı sıkacak kadar sağlıklıyım.

Bunu daha önce de yaşamıştım. Hayatta ilerliyorum, yeni ilişkilerim oluyor, yeni arkadaşlar, arabalar, başarılar... Sonra bir yerde ya ben tıkanıyorum ve hayatı tıkıyorum, ya da belki de hayat beni. Sonra ikimiz de ilerleyemiyoruz. Öyle zamanlarda olduğum yerde sayıyorum ve can sıkıntımdan kaynaklanan bir huysuzluğa kapılıyorum. Böyle bir durumdan çıkmanın yolu yoktur, tıkanıklık açılana kadar mutlaka bir şeylere zarar verirsiniz. Fakat ben bu tıkanıklığı öyle tanıyorum ki sebebini bulamasam da her seferinde gittiğim yöne çapraz çizerek düzeliyor. Mutlaka o çapraz yol bulunuyor. İşte bu da öyle bir durum. Anlamsız olsa da yapmam gereken kendimi düzeltmeye çalışmak değil, çapraz gitmek, yani alakasız bir işle, Catlyn'in getirdiği problemlerle ilgilenmek.

Caitlyn, durumumum ne kadar ciddi olduğunu görmeksizin sabahları 9 ile 10 arası benden benimle hiç ilgisi olmayan bazı problemlerle ilgilenmemi ister. Görmezden geliyor değil, görüyor ama bunun ne anlama geldiğini anlamıyor. Bu da beni sinir ediyor. Bu sabah onu gerçekten özenle dinledim ve ilgili bir sesle yapacağımı söyledim. "Sahiden yapacak mısınız yani?" dedi. "Evet." dedim gereksiz sorusuna kaşlarımı çatarak. Ona kızdığımı görünce kendini açıklamaya kalktı, "Yani hep ertelerdiniz yapmazdınız da şaşırdım, bir de şeysiniz ya hani...". Sinirle, "Yapacağım dedim ya!" diye karşılık verdim sesimi fazla yükseltmeden. Hafif ürkmüş, ezilmiş ve hızlı adımlarla biraz önce bana gösterdiği evrak ve dosyaları göğsüne bastırarak yandaki koridordan karanlığa doğru gitti. Durumumu anlıyordu demek, bu beni daha da sinirlendiriyor. İnsanın günlerdir süren tavrını, beklenmedik hızlı bir şekilde hatalı olduğunu kabul etmesi, üstelik de bunu kendisi öne sürmesi oldukça mantıksız bir şey. Bunu düşünen, güçlü karakterli, hayatını verdiğinden çok alarak yaşayan insanlarda göremezsiniz. Çünkü o insanlar içine bulaştığı işi düşünür, düşünme işini eylem vaktine bırakmaz. Fakat boş vaktinde makyaj aynasıyla, cep telefonuyla çokça vakit geçiren, arkadaşlarıyla hararetli bir şekilde işinden çok uzak bir şeyi düşünen insanlar -özellikle sekreterler- bunu sık yapar. İş saatleri çok olmasına rağmen akılları çok az iş başı yapar. İş için ayırması gereken düşünme zamanını minimum tutmaya çalışırken bunun da altına düşerler. Bu insanları bir bakışta sıradan cep telefonu bağımlılarından ya da dış görünüşüne önem veren insanlardan ayırabilirsiniz. Bu insanlar telefonla uğraşırken daha alık dururlar çünkü kendilerini fazlasıyla telefona vermiştirler. Adıyla seslenirsiniz, duymaz bile. Astlarıyla konuştuklarında hızlı konuşurlar çünkü şaşkınlıklarından heyecan duyarlar. Beyin, yeni koşullara hızlı alışır ama sekreterleri gündelik hayatlarından iş hayatına atan şoku atlatacak kadar hızlı değildir çoğu zaman. Bir bakışta dedim, çünkü az önce betimlediğim basit davranışlar bir psikolojiyi, bir ruh halini anlatır. Ve özellikle basit ve olağan insanların ruhlarını anlamak için yüzlerine bakmak yeterli olabilir. 

...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Katlanmak Nedir, İçine Atmaktan Farkı Nedir?

Birini kıracağım zaman, benden hoşlanan birine (artık nefret ediyor) ben de ondan hoşlandığım halde benden uzak durmasını söylemeyi düşündüğüm zaman ve diğer pek çok kendimdense bir başkasını düşündüğüm zaman yükü kendi sırtıma almayı seçtim, yalan söyledim, gerçeği gizledim, davranışlarım dahi yalandı. Kimseyi kırmamak için gerçekleri yalnızca kendime sakladım ve dizilerdeki gibi kendinden soğutma yöntemlerine başvurdum o kızı uzaklaştırmak için. Daha pek çok şey oldu hatta belki de Özdemir Asaf'ın "Çizik" şiirine farklı bir yorum getirdim. Bunları yaparken güvendiğim şey kendimdi, ben katlanabilirdim. İlk başta katlanabiliyorum sandım, açıkçası çok geç olana kadar katlanmanın bu olmadığını fark etmedim. Kötü şeyler olduğuna, yanlış anlaşıldığımda iç çekip doğru yaptığımı düşünüyor ve yoluma devam ediyordum. "İçine atmak" deniyor buna, katlanmak anlamına geliyor fakat katlanmakla benim bahsettiğim başka. İçinize attığınızda bir süre sonra dolarsınız daha fazla

Ben Saçma Bir İnsanım

Ben saçma bir insanım. Hayatım duygulara dayanmayan bağlantılara göre çalışıyor. Duyguları bir zamanlar her nasılsa yanlış bulup mantığa yöneldiğimden her şeyi anlamaya çalışan aklım formülleştirdiği yöntemlerle öğrendiklerimi maddeler halinde sıraladı. Sevdiğim bir insanı niye sevdiğime dair maddelerim var. Mesela bir örnek vereyim: Sen diğerleri gibi basit bir insan değilsin. Diğerlerinin muhabbetleri, esprileri sosyal medyadan ve alışılmış şeylerden gelir. "Ne kadar ... bir kız!" gibi ifadeleri değiştire değiştire tekrar tekrar kullanırlar ve buna gülerler. Sen onlar gibi değilsin. Diğerleri sırf öyle gördükleri için fakat içten öyle hissettikleri için değil nazik davranırlar çünkü bu onlar için bir alışkanlıktır. Böyle insanlardan bazen "Kırılmasın diye / Ayıp olmasın diye öyle dedim" gibi sözleri duyabilirsiniz. Sosyal kaygıdan yani toplumun kurallarının dışına çıkmaktan korktukları için nezaket gösterdikleri görülür. Sosyal bir sisteme dahildirler ve bu sist