Ana içeriğe atla

Arayış

What The Fuuckk??

Burada her şeyi benim mi yapmam gerek? Şu şehrin şurasında neden ilginç hiçbir şey yok? Nerede el ele tutuşup gezinen sevgililer? Nerede sigara içip sağı solu kesen gangsterler? Nerede eğlenceli gece hayatı? Tüm bildiğim bassı sonuna kadar açıp kulak zarlarımı yerinden sökecekmişçesine titreten serseriler! Onlar da hiç ilginç değiller. Geceleri oyun parkında küçük çocuklar oynuyor ve koca karılar çekirdek çitliyor. Gündüzleri sıcakta bozuk suratlı benden küçükler parkı basıyor. Ama hiçbir şey olmuyor. +18 konular, bilmem hangi kızın götü falan. Lanet olsun.
Dünya bu kadar boş olamaz. Bu kadar boşsa birileri oyundan çekilmiş demektir. Eğer o kadar az oyuncu varsa benim gibi birinin yapabileceği daha çok şeyin olması gerekir. Fakat elde var sıfır. Lanet olsun. Lanet olsun. Sosyal dünya çok yetersiz. Sosyal dünyayı geliştirmek için teknoloji bilgim yetersiz (üniversitede değişecek umarım).
Lanet olsun. Ben ne istiyorum ki? Benim derdim ne? Aklımda ulaşmak istediğim şeyler var ama aslında ben "şöyle bir dünya" aramıyorum. Hisleri arıyorum, iyi hissettirecek bir şeyler. Lanet olsun. Küçük bir kız gibi "şöyle hissetmek istiyorum" demeyeceğim. Her ne arıyorsam onun bana bir katkısı olmak zorunda. Lanet olsun. Hayallerimi daha fazla anlayamıyorum. Lanet olsun. Bu yazı anlamsız, bu yazımda da aradığım şeyler yok. Yazdıklarımda aradığım şeylerin olması gerek ama bunda yok çünkü bulamadım onları... Arıyorum, arıyorum. Lanet. Lanet. Evet. Evet. Anlıyorum. Anladım. Neden bunları aradığımı da anladım. Nereye geldiğimi fark etmemişim. Demek daha önce kendimi aramaya zorladığım şeyleri aramaya başlamışım. Evet. Ben küçükken hep yaptığım şeyin bir faydası olsun isterdim. Hiçbir şey boşa gitmesin. Resim mi yapıyorsun? Bir Deviantart hesabı aç ve paylaş. Düşünüyor musun? Yazıya geçir. Yazıyı paylaş ve yorumlar al. Yorumlar üzerine düşün... Hep yaptığın şeyin bir amacı olsun. Diğer insanlar gider dondurma yer, arkadaşıyla kafede oturur konuşur, dedikodu eder çünkü dedikodu da etmese canı sıkılacak. Televizyondaki saçma diziyi izler çünkü arkadaşları izlemekte. Dün der erotik şeyler kötü, bugün filmlerdeki sevişme sahnelerinden gözlerini ayırmaz. Neden, çünkü zaman öyle gerektirmiştir. Ona göre bu. Bana göreyse doğru olanı terk etmek hep yanlıştı. Yaptığın şeyin bir anlamı olmalıydı, öyle değil mi baba? Babam, evet belki de onun payı var bunda. Film ya da oyun satın alabilirdim. Babam oyun al dedi çünkü filmi bir kere izler bıkarsın, oyundan bıkmazsın. Para konularında genelde kızardı ama bu sefer sefil bir tavırla bana bunu söyledi. Para hesabı yapıyordu belli. Koskoca alışveriş merkezi CarrefourSA'da 5tl bütçem vardı ve bir dahaki harcayacağım 5tl geciksin diye oyun almamı öneriyordu. Anlıyordum. Mantığı. Neden bunu benden istediğini. Hayatım başka insanların üzülmesin diye düşünmekle geçmişti. Anne-baba dinlemek çok önemliydi. Ne dediyseler benimsedim. Sözlerini, düşüncelerini, takıntılarını, sefilliklerini, korkularını... Ama iyi şeyler olacağı için benimsemiştim. Olmadı. Olmadığı için asiyim. Ama... Asilikle bunları terk etmedim, bunları çözmeye çalıştım. Bu yüzden... Hayatı zorlaştıran yollara girdim.
Evet. Sonunda. Şu hissettiğim arayışın ne olduğunu biliyorum. Önceden böyle bir his yoktu çünkü sürekli kendimi baskılayarak böyle şeyleri aratmaktaydım. Baskı süresince hissetmezsiniz. Kendi kişiliğimi değiştirmeyi bırakınca öğrendim bunu. Kişiliğimi zorlayarak, baskıyla başka türlü davranıyordum. Egoistçe mesela. Can sıkıcıydı bu ve istediğim gibi işe yaramadı. Baskıyı kaldırıp vazgeçince egoist olmaya korkularımı yitirdiğim fark ettim. Egoisttim, biraz. Hissediyordum. Sonra başka kanıtlarım oldu. Önce baskı uygulayıp sonra baskıyı terk etmenin bir arada kişiliği, daha doğrusu davranışları değiştirdiğini fark ettim. Ciddiyim, bana inanın. İlk başta ben de inanmamıştım ama sonra bir kanıt daha gördüm buna. Belki de bu yüzden şu an o arayışı hissediyorum. Yaralı olduğum için o baskıyı terk etmiştim. Belki de terk ettiğim için artık bu arayışın bilincinde değilim. Arayışta hissediyorum. Diğer şeyler anlamsız geliyor. Değişmişim.
Bu kötü bir şey. Bu arayış cevap bulamayacak çünkü. Böyle hissettiğimden beri amacıma ulaşamayacağımı düşündüğüm için aradığım şeyi basitleştirdim, küçülttüm. Ama halen olmayacak şeyler bunlar. Sadece gözümün önüne getirdiğim hayallerle, sadece kendime tarif edebiliyorum. O hayaller sırasında bir şeyler hissediyorum. Hissettiklerim bazı şeylerin nasıl nasıl olduğunu söylüyor. Öğrendiklerime göre biraz daha hayal ediyorum. Sarışın, saçı topuz, gözlüklü bir kadınla şık bir restoranda yemek yiyorum mesela. Koyu ahşap masanın üstünde ağacın siyah çizgileri yer yer köşeli çemberler oluşturuyor. Porselen tabaklarımız beyaz ve altın sarısı süslemeleri yalnızca tabağın üstündeki ince bir çember boyunca uzanıyor. Ben takım elbise giyiyorum. Oysa koyu krem rengi dizlerinin altına uzanan bir ceket. Benim saçım istediğim gibi taranmış, omuzlarım geniş, boyum uzun ve kaslı bir yapıdayım. Gülümsemem o kadar iyi değil ama rahatsız edici de değil. Tam da vücudum onu geliştirmek istediğim gibi geliştirilmiş. Benim yüzüme kadının arkasından 7 metre uzaklıktaki boylamasına camlardan beyaz ışık geliyor. Hayalimde görebildiğim kadarıyla dışarda hiçbir şey yokmuşçasına beyaz. Restoran oldukça samimi bir yer. Lüks ve kaliteli olmasına rağmen fiyatlar uçarı değil ve insanlar kibirli ya da küstah değil. Herkes. Herkes öyle. Herkes bizim gibi iyi duygulara sahip. Beni ve o kadını diğerlerinden ayıran açık renkli saçlarımız ve işimiz. Diğer insanlar da bizim kadar iyi. Biz de onlar kadar iyiyiz. Hayatta sahip olabileceğimiz iyi ne varsa ona sahibiz. Çünkü hayalimde dünya kapitalist bir şekilde değil iyi şeyleri yüceltecek şekilde yönetiliyor. Hayalim sırasında hissettiklerim, aradığım şeyler.
Gel gör ki gerçek dünyada baş ağrısı ne günün bitmesini iple çektirecek kadar çok ne de normal seyrindeki kadar az. Priz, şarj aletimin uzanabileceğinden çok, çok az daha uzak. Öyle ki bunu halledebileceğini düşünüyorsun, kafa yoruyorsun ama aklına tek bir fikir bile gelmiyor. Zorluyorsun ve aklına beyaz, iğrenç çoklu prizler geliyor. Onu takarsan hem görüntü kirliliği hem gereksiz 4 metre beyaz kablonun görüntüsü hem de koskoca 6'lı prize 1 tane fiş takmanın absürtlüğünü düşüneceksin. Daha az absürt etmek için 1. prize mi 6. prize mi taksam diye boş bir soruyu düşüneceksin ve bu sorunun boş olduğunu fark ettiğinde bunun için aklını yorduğuna kızacaksın. Yatağını prize biraz itsen prize girecek. Duvarla aranda çirkin ama umursanmayacak bir boşluk oluşacak. Fakat şimdi de prize taksan bile şarj aletinin kablosu çok gergin olacak, kıpırdayamayacaksın. Yatağını daha da itersen 35cmlik çirkin boşluk açacaksın ki içine sen bile sığarsın. Canın sıkılıp kötü bir fikir olduğunu bile bile yatağı biraz itip gergin şarj kablosuyla telefonunu kullanmaya çalışacaksın ki pişman olacaksın. Sinirden terleyen kolların rahatsız edecek ve telefon sanki bunu bekliyormuş gibi bir sürü bildirim açacak ve yavaşlayacak. Sinir olup telefonu yatağın yanına öylece bırakıp duşa gideceksin ki kim bilir orada daha neler olacak...
Bunları çözmek mümkün mü? Hayatı bu kadar sıkıntıdan arındırmak? Belki mimarların işlerine bakış açısı daha farklı olsa, mükemmel ev düzenini taşıyacak bir plan yapmak gibi bir amaç taşısalar olabilir. Ama eminim en pahalı dairelerde bile can sıkan bir köşe bulunacak. Verdiğiniz paraya rağmen öyle sinir bozucu bir detayı görmek size daha ucuz bir daireye geçseydim yine bu kadar mutlu olurdum diyerek pişmanlık hissettirecek. Çünkü dünya mutluluğu bir şekilde erişilmez kılmayı başarıyor. İnsan dünyası bunu başarıyor.
Fantastik hayallerim de var. Pek çok şey için hayallerim. Mantıken gerçekçiler ama dünya asla öyle bir düzene kavuşamaz. Yukarıda betimlediğimden çok daha farklı duygular, erişilemez. Bir çocuk belki erişebilir. Ama ben astigmatım. Astigmatı ileri olanlar bilir, öyle bir zaman olur ki dünya rahatsız edicidir. Daha iyi bakarsanız görebileceğinizi düşünürsünüz. Denersiniz, başaramasanız da denemeye devam edersiniz. Sonra korneanızın önü rahatsız edici bir hisse kapılır, sanki kaşınır. Daha iyi göremezsiniz. Fena değildir, 20 metre ötedeki tabelayı %50 anlarsınız ama görsellikten alabileceğiniz maksimum zevk o kaşıntı hissiyle vergilendirilmiştir.
Düşünebiliyor musunuz? Üniversitedeyken arkadaşlarınızla ve sevgilinizle bir gece sinemaya gittiğinizi, gece boyunca zorlandığınızı, dönüşte terler akıttığınızı, sevgiliniz size yakınlaşma çabaları gösterirken aklınız başka bir yerde olduğundan "Evet, evet öyle" gibi zavallıca sözler ederek onun başarısızlık yüzünden üzüldüğünü gördüğünüzü düşünebiliyor musunuz? Hepsi de ishal yüzünden.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Katlanmak Nedir, İçine Atmaktan Farkı Nedir?

Birini kıracağım zaman, benden hoşlanan birine (artık nefret ediyor) ben de ondan hoşlandığım halde benden uzak durmasını söylemeyi düşündüğüm zaman ve diğer pek çok kendimdense bir başkasını düşündüğüm zaman yükü kendi sırtıma almayı seçtim, yalan söyledim, gerçeği gizledim, davranışlarım dahi yalandı. Kimseyi kırmamak için gerçekleri yalnızca kendime sakladım ve dizilerdeki gibi kendinden soğutma yöntemlerine başvurdum o kızı uzaklaştırmak için. Daha pek çok şey oldu hatta belki de Özdemir Asaf'ın "Çizik" şiirine farklı bir yorum getirdim. Bunları yaparken güvendiğim şey kendimdi, ben katlanabilirdim. İlk başta katlanabiliyorum sandım, açıkçası çok geç olana kadar katlanmanın bu olmadığını fark etmedim. Kötü şeyler olduğuna, yanlış anlaşıldığımda iç çekip doğru yaptığımı düşünüyor ve yoluma devam ediyordum. "İçine atmak" deniyor buna, katlanmak anlamına geliyor fakat katlanmakla benim bahsettiğim başka. İçinize attığınızda bir süre sonra dolarsınız daha fazla

Ben Saçma Bir İnsanım

Ben saçma bir insanım. Hayatım duygulara dayanmayan bağlantılara göre çalışıyor. Duyguları bir zamanlar her nasılsa yanlış bulup mantığa yöneldiğimden her şeyi anlamaya çalışan aklım formülleştirdiği yöntemlerle öğrendiklerimi maddeler halinde sıraladı. Sevdiğim bir insanı niye sevdiğime dair maddelerim var. Mesela bir örnek vereyim: Sen diğerleri gibi basit bir insan değilsin. Diğerlerinin muhabbetleri, esprileri sosyal medyadan ve alışılmış şeylerden gelir. "Ne kadar ... bir kız!" gibi ifadeleri değiştire değiştire tekrar tekrar kullanırlar ve buna gülerler. Sen onlar gibi değilsin. Diğerleri sırf öyle gördükleri için fakat içten öyle hissettikleri için değil nazik davranırlar çünkü bu onlar için bir alışkanlıktır. Böyle insanlardan bazen "Kırılmasın diye / Ayıp olmasın diye öyle dedim" gibi sözleri duyabilirsiniz. Sosyal kaygıdan yani toplumun kurallarının dışına çıkmaktan korktukları için nezaket gösterdikleri görülür. Sosyal bir sisteme dahildirler ve bu sist