İnsanlar zaki yaratıklardır. Kavrama yeteneğine sahiptirler. Ancak kavrama yalnızca bir yetenek değildir, bir ihtiyaçtır, açlıktır, gerektir. Bu yüzden biz insanlar değişikliğe ihtiyaç duyarız. Fakat bunun pek de farkında gözükmüyoruz. Özellikle zihinlerini daha az kullanan insanlar, bizi sıkıcılığa çekiyor ve bu ihtiyacı görmüyorlar. Ancak onlar dahi "değişiklik" boyutunda da olsa kendilerine bir şeyler katmanın peşindeler. Yani bazen, o da bazıları. Onların bu değişiklik arayışları bile bir değişmez olmuş ve de "değişiklik olsun" diye yapılan davranışlar geliştirmişlerdir. İnsan madem zekiyse, zihni kullanmaya olan bu tembellik, bu korku niyedir?
Zihin; çeşitli, değişken, hızlı, yenilikçi nimet. İnsanlık şiddetli bir güce sahip zihnine sahip olmasa çoktan nesli tükenirdi. Çoğu yerde insanların zekası göz ardı edildiğinde son derece zayıf olduğu dile getirilir. Öyleyse tıpkı ilk başta zihnimiz olmadan hayatta kalamayacak olduğumuz gibi belki ve öyle görünüyor ki onu kullanmayı bırakırsak da hayatta kalamayız. Dünyanın ilerlediği son da insanın düşüncesizliğinin sonuçlarından doğan bir kıyamet değil midir zaten?
Zihin, zeka, akıl; bunlar son derece çekici düşünce konusudur. Zekanın nasıl işlediği hala tam olarak anlaşılmamış ve bir insanla boy ölçüşecek taklitleri yapılamamıştır.
Biz "değişiklik" aramamıza rağmen insan hayatı, "kavrama" ihtiyacını doyuracak kadar "değişiklik" sunmaz çoğu zaman. Tatile gitmek, kitap okumak ve diğer pek çok şey aslında doyma hissine kadar beslemez bizi. Tatile gittiğimizde bir heyecan duyar fakat dakika içinde o ilk hissettiğimiz heyecanın çoğu gider ve hızlıca sıradanlaşmaya devam eder. Kitap okumak çok ilginç olabilir ama kimi zaman okumaktan yorulup kitabın kapağını kapatırken her ne kadar okumak istemesek de daha çok bilmek isteriz halen. Hayatımız bunlar gibi pek çok yarım kalan arzularla doludur. Peki niye?
Bu sorular, sorulmuyor. Çoğu kimse kendi hayat standartlarını geliştirmek için son model telefonlar, arabalar, teknolojik cihazlar alsa da bunların bayağı olduğunu doğru açıdan bakan bir gözle görmek mümkün. Daha başka, yaptığımız eylemler de hayatımızı renklendirmeye yetmiyor. Mesajlaşmalar, televizyon programları, saçma sohbetler ve benzeri hepsi. Bu neyi gösteriyor hiç düşündünüz mü? Tüm bu çaba sıkıntıyı, bizi doğru olana iten dürtüyü bastırıyor, fark ettiniz mi?
Bizim daha başka bir şeylere ihtiyacımız var. Aklımızı yokladığımızda, esasen sıkıntının ne istediğini sorguladığımızda sanırım benzer yanıtlar alırız. Kimi için benim gibi "...(boş bırakıyorum)..." yanıtı vardır önce. Düşündüğümüzde, bunun bize vereceği bazı hisler vardır ve bunlar nadiren hissettiğimiz hislerdir. Bu hisleri sinema salonlarında ya da romanlarda yaşayabiliriz ancak film bittiğinde ya da roman sona erdiğinde gerçek hayatın sıkıcılığında buluruz kendimizi. Yaşanan hisler, gerçekliğimize bir şey katmamıştır. Hayatımızı bir yerden başka bir yere taşımamıştır. Bir "değişiklik"e sebep olmamıştır. Buradaki değişiklik aslında "gelişme"dir, "işlem"dir (benim yorumum). İnsan bir yerlere varmak ister. Belki hiç varamaz ama insan o yolda yürüyor olmaktan haz alır. Duyguları tatmin bulur. Nadiren hissedilen ve bayağı hisler denge bulur. İnsan kendi potansiyelinin sonuna yaklaşır. Kimisi bu yolda kendini ya da bir idealini gerçekleştirir. Güzel olan bence budur. Düşünün, bu bize sorunları çözdürebilir. Gerçekleştirilen daha çok potansiyel, daha çok iş, daha çok başarı, daha iyi bir dünyaya erdirir. Üzerine daha da düşündüğümüzde kendini gerçekleştirme çabası içinde olan insan doğruya yönelmek zorundadır.
Zihin; çeşitli, değişken, hızlı, yenilikçi nimet. İnsanlık şiddetli bir güce sahip zihnine sahip olmasa çoktan nesli tükenirdi. Çoğu yerde insanların zekası göz ardı edildiğinde son derece zayıf olduğu dile getirilir. Öyleyse tıpkı ilk başta zihnimiz olmadan hayatta kalamayacak olduğumuz gibi belki ve öyle görünüyor ki onu kullanmayı bırakırsak da hayatta kalamayız. Dünyanın ilerlediği son da insanın düşüncesizliğinin sonuçlarından doğan bir kıyamet değil midir zaten?
Zihin, zeka, akıl; bunlar son derece çekici düşünce konusudur. Zekanın nasıl işlediği hala tam olarak anlaşılmamış ve bir insanla boy ölçüşecek taklitleri yapılamamıştır.
Biz "değişiklik" aramamıza rağmen insan hayatı, "kavrama" ihtiyacını doyuracak kadar "değişiklik" sunmaz çoğu zaman. Tatile gitmek, kitap okumak ve diğer pek çok şey aslında doyma hissine kadar beslemez bizi. Tatile gittiğimizde bir heyecan duyar fakat dakika içinde o ilk hissettiğimiz heyecanın çoğu gider ve hızlıca sıradanlaşmaya devam eder. Kitap okumak çok ilginç olabilir ama kimi zaman okumaktan yorulup kitabın kapağını kapatırken her ne kadar okumak istemesek de daha çok bilmek isteriz halen. Hayatımız bunlar gibi pek çok yarım kalan arzularla doludur. Peki niye?
Bu sorular, sorulmuyor. Çoğu kimse kendi hayat standartlarını geliştirmek için son model telefonlar, arabalar, teknolojik cihazlar alsa da bunların bayağı olduğunu doğru açıdan bakan bir gözle görmek mümkün. Daha başka, yaptığımız eylemler de hayatımızı renklendirmeye yetmiyor. Mesajlaşmalar, televizyon programları, saçma sohbetler ve benzeri hepsi. Bu neyi gösteriyor hiç düşündünüz mü? Tüm bu çaba sıkıntıyı, bizi doğru olana iten dürtüyü bastırıyor, fark ettiniz mi?
Bizim daha başka bir şeylere ihtiyacımız var. Aklımızı yokladığımızda, esasen sıkıntının ne istediğini sorguladığımızda sanırım benzer yanıtlar alırız. Kimi için benim gibi "...(boş bırakıyorum)..." yanıtı vardır önce. Düşündüğümüzde, bunun bize vereceği bazı hisler vardır ve bunlar nadiren hissettiğimiz hislerdir. Bu hisleri sinema salonlarında ya da romanlarda yaşayabiliriz ancak film bittiğinde ya da roman sona erdiğinde gerçek hayatın sıkıcılığında buluruz kendimizi. Yaşanan hisler, gerçekliğimize bir şey katmamıştır. Hayatımızı bir yerden başka bir yere taşımamıştır. Bir "değişiklik"e sebep olmamıştır. Buradaki değişiklik aslında "gelişme"dir, "işlem"dir (benim yorumum). İnsan bir yerlere varmak ister. Belki hiç varamaz ama insan o yolda yürüyor olmaktan haz alır. Duyguları tatmin bulur. Nadiren hissedilen ve bayağı hisler denge bulur. İnsan kendi potansiyelinin sonuna yaklaşır. Kimisi bu yolda kendini ya da bir idealini gerçekleştirir. Güzel olan bence budur. Düşünün, bu bize sorunları çözdürebilir. Gerçekleştirilen daha çok potansiyel, daha çok iş, daha çok başarı, daha iyi bir dünyaya erdirir. Üzerine daha da düşündüğümüzde kendini gerçekleştirme çabası içinde olan insan doğruya yönelmek zorundadır.
Yorumlar
Yorum Gönder